6 Eylül 2022 Salı

Çocuk Gelişiminde Anaokulu Eğitiminin Önemi

 Eğitimin hedefi etkin birey, etkin vatandaş yetiştirmektir. Eğitim sürecinde çocuğun, kendi bireyselliği korunurken toplumla bir bütün hâlinde ve toplumun gelişmesine faydalı sorumlu vatandaş olması da gerçekleştirilmelidir. Bu ise ancak temel bilgi, beceri, alışkanlıkların kazanıldığı okul öncesi yıllarından başlayarak çocukların öğrenme yaşantılarının kalitelerini arttırma yönünde gösterilecek dikkatli çabalarla mümkün olabilir. Bu nedenle okul öncesi yaşlarından itibaren çocukların büyüme, gelişme ve öğrenme ortamlarını nitelikli hâle getirmek gerekmektedir. Okul öncesi eğitim programı, yenilikçi, yaratıcı, kendi problemlerini çözebilecek kadar güçlü, olayları yaratıcı bir şekilde değerlendirebilen, kendilerinin ve diğer kültürlerin değer yargılarını ve anlayışlarını yorumlayabilen ve bütün bu özelliklerini insanlık adına kullanabilen bireylerin yetişmesine temel oluşturmalıdır. Okul öncesi eğitimin toplumsal gereksinimlerin karşılanmasında çok önemli bir sorumluluğu olduğu bilinmektedir. Toplumsal değişimi ve gelişimi yaratacak bireylerin yetiştirilmesinde üstlendiği sorumluluğun ciddiyeti nedeniyle okul öncesi eğitimin kalite boyutunda yaygınlaştırılması konusunda aşağıda belirtilen hususlara dikkat çekilmelidir:


Çocukların nasıl daha kolay ve etkin öğrenebileceklerine ilişkin sorular, çocukların ve öğretmenlerin öğrenme ve öğretim sürecindeki rollerinde değişimlere / reformlara temel oluşturmuştur. Çocukların kendi öğrenme gereksinimlerinin farkında olması ve bu gereksinimlerine uygun düşen olanaklarla eğitilmesi gerçeği, gelişimsel eğitim programlarının oluşturulmasının hareket noktasını ve dayanaklarını oluşturmaktadır. Etkili ve başarılı programlar sadece öğretmenlerinin anlattıklarını ya da gösterdiklerini ezberleme ve tekrarlama yeteneklerini geliştirmeyi değil, problem çözme, eleştirel düşünme, akıl yürütme ve yaratıcılık yeteneklerinin gelişmesine yardımcı olabilen yöntemlerin kullanıldığı programlardır. Etkili programlarda öğrenme, gelişime uygun uygulama ve yaklaşımlar kullanan, zengin ve anlamlı bir içeriğe sahip etkileşim sürecidir. Öğrenme, eğlenceli ve ilgi çekici bir uğraş olmak ve uygulamaya dayalı deneyimleri içermek durumundadır. Çocukların tecrübelerinden kaynaklanan öğrenimler desteklenmelidir. Çocukların planlama sürecine dahil olması öğrenme sorumluluğunu ve ilgisini arttıracaktır. Programın özel gereksinimlere adapte olabilmesi için, yeterince esnek olması da gerekmektedir. Program, çocuklara bir şeyler öğretirken ve onlarla iletişim kurarken öğretmenin karar vermesinde yardımcı olacak kadar spesifik olmalıdır. Program, çeşitlilik konusunda da esnek olmalıdır. Herkes için uygun olan evrensel bir programın varlığından bahsedilemez. Bu nedenle toplumlar kendilerine özgü programlarını, evrensel değerlere sahip çıkarak geliştirme zorundadırlar. Hatta bir ülkenin dört bir yanındaki tüm çocukların ve ailelerin gereksinimlerini karşılayabilecek tek bir program da başarılı olamaz. Çocukların deneyimlerinde, olgunlaşma hızlarında, ilgi alanlarında, gereksinimlerinde, öğrenme şekillerinde ve aile yapılarında büyük farklılıklar vardır. İyi planlanmış bir program, bu farklılıkları göz önünde bulundurarak bunları hedeflerine yansıtmayı başarabilen programlardır. Bu açıdan bakıldığında gereksinimlerin belirlenmesi ve programa yerleştirilmesinin çok önemli olduğunu bir kez daha vurgulamak gerekir. Programı, hem hazırlama ve planlama, hem de uygulama ve değerlendirme süreçlerinde çocuk gelişimi bilgisini gerektirir. Çocuk gelişimini bilmek ise çocuğu tanımak anlamına gelir. Eğitim programının çocuğun kendisinden doğması temel gerekliliktir. Çocukların öğrenmesinde seçilen yöntemlerin çok önemli olduğu aşikârdır. Ancak, bu yöntemlerin çocuğa uygunluğu daha da önemlidir. Çocukların kendi hızlarında ve kendi öğrenme gereksinimleri doğrultusunda ilerlemeleri sağlanmalıdır. Çocuklar kendilerine uygun düşen koşullarda her şeyi öğrenebilirler. Çocukların kendilerini ifade etmelerine yardım edecek bir sınıf ortamı düzenleyerek, çocukların gerçek katılımları sağlanmalıdır. Çocukların ilgilerinin farkına varmak ve ilgilerinin öğrenme için en uygun başlangıç olduğunu kabul etmek gerekir. Program, “Ne yapacağım?”, “Niçin yapacağım?”, “Nasıl yapacağım?” sorularının cevapları üzerine yapılandırılır. Çocukların da planlamaların içinde kararların bir parçası olmaları sağlanmalıdır. Çocukların ilgilerine göre istedikleri aktiviteleri seçmeleri, kişisel kararlarını dile getirmeleri için basit fakat çok anlamlı bir deneyimdir. Çocuklar önerilerde bulunabilirler. Çocuklar kendi kararlarının etkilerinin sonuçlarını görmekle ve bunları başkalarıyla paylaşmakla öz saygı ve inisiyatif geliştirirler.

Program, sınıf içindeki gelişim gereksinimlerini göz önünde bulundurarak hazırlanmalıdır. Programın amaç ve yöntemleri, çocukların gelişimini her yönüyle güçlendirme doğrultusunda belirlenmelidir. Çocukların gelişimsel düzeylerine uygun kaliteli tek bir eğitim programı yoktur. Çocuklar en iyi bütünleşmiş gelişimsel eğitim programları aracılığı ile öğrenirler. Çocuklar eğitim programı kapsamında hem yeni bilgiler edinmeliler hem de eski bilgi ve deneyimlerini yenileriyle ilişkilendirebilmelidirler. Gelişimsel eğitim programında yer alan etkinliklerin birbirleri arasındaki bağlantısı çocukların öğrenmesini güçlendirir. Çocukların öğrenme ilgileri, öğrenme gereksinimleri ve öğrenme stillerindeki çeşitlilik, aynı hedef doğrultusunda farklı etkinliklerin planlanmasını da zorunlu kılmaktadır. Çocuklar öğrenme sürecinde bir davranışın/becerinin aynısını ya da benzerini tekrarlayarak öğrendiklerini pekiştirirler ve geliştirirler.

Çocukların öğrendiklerinin kanıtı, yaşama aktarılan, gerekli olduğunda yerinde ve zamanında kullanılan deneyimlere dönüşmüş bilgiler, davranışlar, alışkanlıklar ve tutumlardır. Çocuklarda kazandırılmak ve geliştirilmek istenenler sadece davranışlar değildir, duyular ve duygular etkili programların hedefleri içinde bilinçli bir şekilde yer almaktadır. Program hedefleri gereksinimlere göre değiştirilebilir, geliştirilebilir. Hedefler, programın içeriğinin belirlenmesinin nedenlerini oluştururlar. Hedefler ne yapacağımızın gerekçelerini, dayanaklarını belirtirler. Hedefler, her çocuğun bireysel gereksinimleri doğrultusunda bireysel planlar yapabilecek kadar esnek kullanılmalıdır. Bütün çocuklar gelişimin farklı alanlarındaki tüm evrelerden geçerler. Ancak aynı gelişimsel süreçten geçmelerine karşın her çocuğun bu evrelerden aynı hızda geçmesi mümkün değildir. Bu durumda çocukların takvim yaşlarından ziyade gelişimsel yaşlarının program hedeflerine yansıtılması düşünülmelidir. Aynı sınıfta aynı takvim yaşında olduğu hâlde birkaç farklı yaş diliminin özelliklerini yansıtan çocuklar bulunabilir. Öğretmenler, çocukların bu gelişimsel yelpazede bir dağılım gösterdiğinin farkında olmalı, gerekli değişiklikleri ve düzenlemeleri yapabilmek için hazırlıklı bulunmalıdırlar. Cartwright, çocukların aynı anda aynı şeyi aynı yöntemlerle öğrenmesini beklemenin, çocukların bireysel öğrenme becerilerini, öğrenme biçimlerini, gereksinimlerini ve ilgilerini göz ardı etmek olduğunu vurgular. Teoride çocukların gelişimsel gereksinimlerinin temel alınmasını önermek kolay ve kabul edilebilir olsa da pratikte bunu gerçekleştirmek zor olabilir. Özellikle sınıftaki tüm çocukları aynı anda aynı etkinliklerle eğitmeye koşullanmış öğretmenler için, çocukların farklılıklarına cevap verecek çeşitlilikte gelişimsel programları hazırlamak ve uygulamak ciddî bir anlayış değişimini gerektirir. Bu da öğretmenlerin sınıf içinde üstlendikleri rollerle ilgili bir değişimdir. Sınıfta tüm öğrenme sürecini kendisine odaklayan geleneksel öğretmen, çocuğun kendi kendine öğrenme fırsatlarını kullanabileceğini düşünemediği için çocukların başında olması gerektiğine inanır. Aynı anda birkaç yerde olamayacağını düşünerek çocukları farklı öğrenme olanaklarıyla karşılaştırma yerine kendisinin kurguladığı, kendisinin yönettiği yapılandırılmış tek bir öğrenme ortamında tek bir yöntemle öğrenmeyi zorunlu bırakır. Öğretmenler, programın bireysel olarak çocuklara indirgenmesi durumunda çocukları kontrol etmede sorunlarla karşılaştıklarını öne sürmektedirler. Programın tüm sorumluluğunu eğitimcilerin üstlendiği durumda öğretmenler bu kaygılarında haklı olabilirler. Öğretmenler çocukların öğrenme özgürlüklerini kullandırmalıdırlar. Aksi durumda yani öğretmen güdümlü öğrenme ortamlarında öğrenme, öğretmenin varlığında gerçekleşir. Öğrenme öğretmene bağımlıdır. Ancak çocukların kendi yaratıcılıklarını kullanabilecekleri kendi tercihleriyle yönlendirebilecekleri oyun ve etkinlik temelli programlarda, çocukların öğrenme sorumluluğu çocuğun kendisine aittir. Çocuklar aktivite merkezlerinde / ilgi köşelerinde malzeme ile, arkadaşları ile etkileşim içinde öğrenirler. Bu durumda öğretmen sadece öğrenme ortamını çocuğun gereksinimlerine göre planlamaktan ve düzenlemekten sorumlu kişidir. Öğretmen güdümlü programların aksine çocukların aktif olarak katılım gösterdikleri yaratıcı oyun programlarında eğitsel hedefler çocuklara kolaylıkla indirgenebilir.

Çocukları birbirinden farklı kılan sosyal, duygusal, düşünsel, zihinsel özellikleri ve eğilimleri vardır. Programların bireyselliğe verdiği önem, çocuklar arasındaki normal dışı olan özel durumların tespit edilmesinde de avantajlar sağlar. Erken dönemde tespit edilen özel durumların ‘özür ve ileri olma durumları’ iyileştirilmesinde ya da geliştirilmesinde bireyselleştirilmiş program hedefleri çok işe yarar. Etkili ve başarılı programlar, çocuk gelişimi ilkelerini program geliştirme ilkeleri olarak kabul eden programlardır.

Çocukların gelişiminin değerlendirilmesi zorunludur. Bir çocuğun dil, zihin, sosyal, duygusal, fiziksel gelişiminin izlenmesi doğal bir değerlendirme ve aynı zamanda çocuğu tanıma sürecidir. Zamanında yapılan değerlendirmeler, çocukların öğrenme kalitesini arttırır, çünkü çocuklar bu şekilde programdan daha fazla yararlanabilirler. Eğitim programının genel olarak bütün çocuklar üzerindeki etkisini belirlemek daha fazla eğilim gösterilen bir değerlendirme durumudur. Oysa genel olarak grubun ilgisi önemli olmakla birlikte çocukların grup içindeki bireysel performanslarının değerlendirilmesi öncelikli tutulmalıdır. Çocuklar eylem hâlindeyken onların katılımı ile duygu ve davranışlarını izlemek en somut ve güncel geri bildirimdir. Ancak programın genel olarak yarattığı etkiyi tespit etmek için ayrıca uzun vadeli değerlendirmelere de gereksinim vardır. Öğretmenler kendilerini sadece sene sonunda yapacakları değerlendirmelere koşullandırdıklarında bir kocaman yılın değerli ipuçlarını göz ardı ederek hem kendilerine hem de çocuklara haksızlık yapmaktadırlar. Çünkü özellikle okul öncesi çocuklar büyüme gelişimlerinin çok hızlı olduğu bir dönemdedirler. Bu da sürekli değişim demektir. Eğitim programının çocukların bu hızlı değişim ve gelişimlerine ayak uydurabilmesi için sürekli gözden geçirilmesi ve gerekli değişikliklerin programa yansıtılması sağlanmalıdır. Çocuklar hakkında bilgiye gereksinimi olan sadece ebeveynler ve öğretmenler değildir, çocukların da kendileri hakkında çok şey öğrenmeye gereksinimi vardır. Bu nedenle çocukların kendi kişisel gelişimlerini takip edebilecekleri gelişim dosyalarının-portfolyoların- tutulması önerilmektedir. Genellikle öğretmenlerin çocuklarla ilgili yaptığı değerlendirmeler yazılı kayıtlar olarak dosyalanır fakat çocuklar bunlar hakkında bilgi sahibi değillerdir. Bu nedenle çocuklar kendilerini değerlendirme konusunda profosyonelce rehberlik almaktan yoksun kalırlar. Çocuklar, gelişim dosyaları/portfolyolar sayesinde kendi kişisel tarihini görme ve değerlendirme şansı bulur.

İnsan, doğası itibarıyla öğrenebilen ve üretebilen bir varlıktır. Bu nedenle çocuğun bu doğal eğiliminin elverdiği olanakları sunmak gerekmektedir. Çocuklar, bir fikir, bir davranış, bir ürün ortaya çıkardıklarında kendilerini önemli hissederler. Çocukların bir işe yaradıklarını görmeye gereksinimleri vardır. Onlara sorumluluklar vererek yeterliliklerini görmelerine böylece kendilerine güven duymalarına olanak verilmelidir.

Merak uyandıran ortamlar planlamak çocukların öğrenmeye karşı ilgisini arttıracağı gibi, öğrenmeye karşı olumlu tutum geliştirmesine de neden olabilecektir. Benzer şekilde çocukların sorgulama sürecine önem vererek “neden, nasıl?” sorularının cevaplarını bulmaya yönlendirilmeleri de önemlidir. Araştırmaya, problem çözmeye dayalı öğrenme ortamları oluşturmak, çocukların daha önce edindikleri bilgi ve deneyimleri yeniden ve farklı ortamlarda kullanmalarını sağlayacak aktif katılım olanakları yaratmak gerekir. Çünkü çocuklar böylece kendi öğrenmelerinin sorumluluğunu üstlenebilirler ve öğrenme yaşantılarıyla ilgili yeni yapılanmalara gidebilirler. Yeniden yapılanma öğrenmenin ta kendisidir. Bu durum, öğrenme sürecinin verimliliğini de etkileyecektir. Sınıf içinde demokratik bir ortam oluşturmak da doğrudan öğrenme ortamının kalitesini arttıracaktır. Çocukların ifade özgürlüğünün ve özgünlüğünün olduğu, seçme şanslarının sunulduğu ortamlarda çocuklar kendilerini geliştirme yönünde şanslıdırlar. Özgün ve özgür ortamlar çocukların öğrenmeyi öğrenmesini destekler. Aynı şekilde öğrenmeyi öğrenmiş çocuklar da özgün ve özgür bireyler olabilirler. Okul öncesinin hedeflerinden en önemlisi de kendini tanıyan, ifade edebilen, problem çözücü, sosyal duyarlılığı yüksek bireyler yetiştirilmesine temel oluşturmaktır. Sonuç olarak küçük çocukların okul öncesi eğitiminden en verimli şekilde yararlanmasını sağlayacak koşulları şu şekilde özetlemek mümkündür:

Çocukların öğrenme gereksinimlerini karşılarken en önemli husus çocuğun kendisidir. Çocuğa öğretilecek hiçbir şey çocuğun kendisinden önemli olamaz. Çocuğun öncelikle duygusal gereksinimlerinin karşılanması gerekir. Çocuğun keyif alması, eğlenmesi, mutlu olması çok önemli ve gereklidir. Duygusal emniyetin sağlanmadığı ortamda hiçbir öğretim yöntemi başarılı olamaz. Bu nedenle anaokulu öğretmenlerinin ve anne babaların önemle üzerinde durmaları gereken husus çocukların kendilerini duygusal olarak güvende hissedecekleri, koşulsuz sevgiye dayalı yüksek yaşam kalitesi içeren olanaklar yaratmaları gerektiğidir. Ancak bu sorumluluğu doğal olarak yerine getirebilmek için yetişkinlerin bu değerleri kendi yaşamlarında içselleştirmiş olmaları gerekecektir. Öğrenmekten heyecan duymayan bir yetişkin, çocuğa esin kaynağı olmayı başaramaz.

5 Eylül 2022 Pazartesi

Aşırı Hareketli Çocuklarda Konuşma Gecikirse Ne Yapmalı?

 

Aşırı Hareketli Çocuklarda Konuşma Gecikmesi

 

Konuşma Gecikmesi ve Aşırı Hareketlilik hangi bozuklukların işareti olabilir. Nelere dikkat etmeliyiz?

 

9 Ay - 3 Yaş Arası Çocuk Gelişimi

Bir bebeğin 9-12. aydan sonra yatay pozisyondan dikey pozisyona geçmesi olarak yorumlayabileceğimiz yürüme, belki de hayatının en önemli aşamasıdır. Dünya artık keşif edilmeye hazırdır. Duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarını karşılayan annesi ile kurduğu güvenli bağlanma ilişki, onun bu keşfinde en önemli dayanağı olacaktır. Beceriksiz hali ile sürekli oraya buraya koşturur ve deneme yanılma yoluyla öğrenmesini sürdürür. Öğreneceği çok şey olması nedeniyle çocukların aceleleri çoktur, ancak henüz yetersiz olan motor becerileri nedeniyle sıkça sakarlık yaşarlar. Bu nedenle 9 ay-3 yaş arası, ebeveynlerin “dur, yapma, aman dikkat, hayır” kelimelerini en sık kullandıkları dönemdir. Bu motor beceri gelişimine ilaveten yaklaşık 9. aydan sonra başlayan alıcı dil gelişimine ve 9-12. aylarda başlayan anlamlı kelime çıkarma şeklinde ifade edici dil gelişimi eşlik eder. 18. aydan sonra 2’li basit cümleler başlar. Sonrasında giderek cümleler artar.

Gelişim Sürecinde Aksaklıklar

Bazen bu sağlıklı gelişim sürecinde aksaklıklar olabilir. Yürümenin başlaması ve öğrenme arzusu ile hareketlenen çocuğun bu hareketleri, gelişimsel özelliğine göre fazla ise nedeninin araştırılması gerekir. Hareket aşırılığının ölçülmesi, hele de bu yaşlarda elbette zordur. Deneyimli bir anne baba diğer çocuklarına kıyaslayarak fark edebilirler. Yine aile büyükleri ve çevredekiler sıklıkla “bu çocuk çok hareketli” kelimesini kullanıyorlarsa şüphelenmek gerekir. Hareketliliğin bu yaş çocuklarda amacı, merak ile birlikte öğrenmeye hizmet etmesidir. Hareket, çocuğun merak ettiği nesneye ulaşımını sağlar. Ulaştığında durması beklenir. O nesneden alacağını aldığında başka nesneye yönelmek için elbet tekrar hareket edecektir. Ancak, çocuk çevresindeki nesne ve kişilerle, bilgi ve becerisini artıracak kadar ilişkilenemiyor, çabuk materyal değiştiriyor ise yolunda gitmeyen bir şeyler var demektir. Çünkü öğrenebilmek için durup incelemek gerekir.

Çocuklarda Konuşma Gelişimi

Çocukların gelişimsel sürecinde, konuşabilmek çok önemli bir beceridir. Dil ile öğrenme arasında çok yakın ilişki vardır. Çocuk hareketle nesneye ulaşır, inceler, sonra elindekini çevredekilere “bu ne ifadesi ile bakarak” gösterir, onların tanımını duyar ve sonra da duyduğunu tekrar etmeye çalışarak öğrenmesini sürdürür. 12. aya gelmiş tek kelimesi olmayan, 2 yaşa gelmiş henüz konuşması başlamamış bir çocukta, hele de anlamasında gerilik var ise, mutlaka uzman görüşü almak gerekir. “Bu çocuğun babası da geç konuştu” şeklinde bir yaklaşım, çocuğu telafisi zor bir sürece sokar. Çünkü beynimizde nöronal bağlantılar ilk yaşlarda hızlıca çoğalır ve yaklaşık 3 yaş civarında gelişimi tamamlanır Bunun klinik olarak anlamı, 3 yaş sonrasında çocuğa yapılacak müdahalelerle, çocuğun problemini çözme şansımızın çok az olduğudur. Bu nedenle eğer çocukta konuşma gecikmesi varsa, mutlaka bir uzman görüşü alınması ve gerekli ise özel eğitim ile erken yaşlarda desteklenmesi gerekir. Konuşma gecikmesinin bir çok nedeni olabilir. Bunlar arasında öncelikle işitme kayıpları, uyaran eksikliği, zeka geriliği ve otizmin ayırıcı tanısının yapılması gerekir. Çünkü her bir soruna yaklaşım farklıdır.

Konuşma Sorunları Ve Hiperaktivite

Biz burada konuşma sorunları ve hiperaktivite ile seyreden, otizm spektrum bozukluğu (OSB) ve dikkat eksikliği hiperaktivite (DEHB) bozukluğunun erken yaşlardaki bulgularından bahsedeceğiz. Her iki bozukluk da nörogelişimsel bozukluktur. Yani çocuğun nörolojik gelişiminde bir takım aksaklıklar olur. OSB’si olan çocuklarda dil gelişimi geri kalır ve amaca uygun konuşma gecikir, ayrıca sözel olmayan iletişim ile ilgili de zorluklar gözlenir. Şöyle ki; seslenince bakmazlar, konuşmazlar, çevresindeki kişileri çok önemsemezler, genelde kendi halinde oynarlar, kolay huzursuzlanırlar, oyuncaklarla amacına uygun oynamazlar, bazı hareketleri tekrarlı şekilde yaparlar ve özellikle erken yaşlarda çok hareketli olabilirler.

DEHB’si olan erken yaştaki çocuklar ise; yaşıtlarına göre çok hareketli olurlar, sürekli koşuşturabilirler, riskli davranışları sıkça yaparlar, oyuncaklarla uzun süre ilgilenmezler, çok sık materyal değiştirler, sizin uyarılarınızı çok dikkate almazlar, bazılarında konuşma gecikmeleri ve bozuklukları olabilir. OSB ve DEHB erken yaşta birbiri ile hem çok sık birlikte seyredebilir, hem de birbirine çok karışır. Hareketlilik ve dikkat sorunları nedeniyle pek çok DEHB’li çocuk çevresindekilerle iletişim kurmada zorlanır, dil becerisi geri kalabilir, dikkat sorunları nedeniyle seslenince bakmayabilir, bu bulgular ile OSB tanısı alabilir. Erken yaşlarda OSB sanılan ve ileri yaşlarda toparlayan bir çok çocuğun tanısı aslında DEHB olabilir. Ayırıcı tanı önemlidir. Çünkü tedavi yaklaşımları farklı olacaktır. OSB tanısı alan çocuklarda öncelikli tedavi, mümkün olduğunca erken özel eğitim ve konuşma terapisine başlanması iken; DEHB’li çocuklarda herhangi bir gelişimsel gerilik yok ise özel eğitim gerekmeyebilir. Çevresel düzenleme, anne baba eğitimi ve gerekiyorsa farmakoterapi uygulanır. OSB’li çocuklarda yıkıcı bir hiperaktivite veya ağır bir dikkat eksikliği yok ise ilaç tedavisine genelde gerek yoktur.

 

Beyin gelişimi için en önemli yaşlar ilk 3 yaştır, bu nedenle herhangi bir dil, sosyal ve motor gerilikte, yaşa uygunsuz hareketlilikte mutlaka uzman görüşü alınıp gerekli müdahale yapılmalıdır. Zamanla düzelir diye beklemek, telafisi mümkün olmayan kayıplara neden olabilir. Bu tanılar Google ve forumlardan okunarak veya kitaplara bakılarak tanı kriterlerinin alt alta getirilmesi ile konulmaz. Deneyimli bir uzmanın klinik değerlendirmesi gerekir. Eğer aile ikna olmazsa ikinci bir uzman görüşü alması tavsiye edilir.

 

Kilo ve boy takibi için neredeyse her ay çocuk doktoruna götürdüğünüz çocuklarınızın gelişim değerlendirmesini de yaptırmak, onların olası nörogelişimsel aksaklıklarını yakalayıp erken müdahale şansı vermesi açısından çok kıymetlidir. Lütfen çocuklarınızın gelişimini izleyin ve gerekli müdahaleler için geç kalmayın.

Okul Öncesi Yaşlarda DEHB’si Olan Çocukların Anne-Babalarına Öneriler

 

Çocuklarda Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu


· Çocuğunuza verdiğiniz yönergeler kısa, net ve anlaşılır olsun.

· Size çocuğunuz yönergelerinizi duymuyor gibi geliyorsa; yakınına kadar gidip göz teması kurmaya çalışın ya da ona hafifçe dokunun. Sonra yönergenizi tekrarlayın.


Hiperaktif Çocuğa Nasıl Davranmalı?

  • Anne-baba ve anneanne-dede (ya da bakıcı evde başka kim varsa) çocuğunuza karşı söz ve davranışlarınızda net ve tutarlı olun; ona farklı mesajlar gitmesin. Ayrıca kurallar çocuğunuz tutturduğunda kolayca değişmesin.
  • Tutturmalarıyla baş edemediğiniz anlarda belli bir süre “mola” verin. (çocuğun önceden bildiği bir yere gerekirse annesi/babası eşliğinde 2-5 dk. sessizce oturması beklenir.)
  • Gün içinde birlikte oyun oynamaya mutlaka zaman ayırın. Daha hareketli oyunları tercih ettiğinde hemen hayır demeyin. Kuralları olan hareketli oyunlar sayesinde çocuğunuzun hareketliliği bir miktar kontrol kazanmış ve belli bir amaca yönlendirilmiş olur.
  • Olumlu davranışlarını mutlaka övün; küçük olumsuz davranışlarını görmezden gelmeye çalışın.
  • Çocuğunuza olumlu davranışlar kazandırmak için küçük ödüller koyun ve onu sürekli teşvik edin.
  • Çocuğunuzdaki problemlerin bir kısmının, DEHB olmayan bu yaş grubu çocukta da olabildiğini unutmayın.
  • Çocuğunuzu en azından haftada birkaç gün, yarım gün de olsa gidebileceği, sınıf sayısının kalabalık olmadığı yuva veya anaokuluna göndermeniz faydalı olabilir.
  • DEHB genelde okul çağı, ergenlik ve belli bir oranda erişkinlikte de devam eder. Enerjinizi ihtiyatlı kullanın; kendinize de mutlaka zaman ayırın.

Çocuklarda Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) Teşhisi ve Tedavisi

 

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) ve Tedavisi


Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) , çocukluk dönemi içerisinde sıklıkla karşılaşılan psikiyatrik bozukluklar arasındadır. DEHB ilk defa 1902 yılında Dr. George Still tarafından tanımlanmış, ilerleyen yıllarda da detaylı olarak tanınmaya başlanmıştır. DEHB tanısı erken dönemde konulduğunda ve doğru tedavi planı yapıldığında tedavi edilebilen bir bozukluktur.


DEHB tüm dünyada görülmekle birlikte, erkeklerde kızlara oranla daha sık karşılaşılmaktadır. Kızlarda daha çok dikkat eksikliği, erkeklerde ise hiperaktivite ve impulsivite tarzıyla karşılaşılmaktadır.

Dikkat eksikliği, çocuğun dikkatini odaklama ve sürdürme becerisinin yaşından beklenen düzeyde olmamasıdır. Dikkatini bir noktaya toplayamamak, uyaranlarla kolayca dağılmak, yaşından beklenen düzeyde dikkatini sürdürememek, sıklıkla unutkanlık yaşamak, ödev, eşya gibi kişisel sorumluluklarını takip edememek, organize olamamak, dikkat eksikliği yaşayanların sıklıkla karşılaştığı durumlardır.

Dürtüsellik: Sabırsızlık, isteklerini sıraya koyamamak ve gerektiğinde erteleyememek, sırasını beklememek, söz kesmek gibi sorunların yaşandığı durumlarda dürtüsellikle ilgili problem yaşandığı düşünülebilir.

Hiperaktivite: Çocuklar doğaları gereği canlı ve hareket etme eğilimleri de yüksektir. Fakat bu durumda hiperaktivitesi olan çocuğun diğer çocuklardan daha fazla ve rutin işleri (ödev, oyun) ve ortamları (okul, aile) bozucu düzeyde olması beklenir.

Çocukta Dikkat Eksikliği Nasıl Anlaşılır?

DEHB tanısı konulabilmesi için bu belirtilerin okul öncesi dönemde başlaması, 6 aydır gözleniyor olması gerekir. Ayrıca bu belirtilerin görüldüğü yerler de önemlidir. Belirtilerin birden fazla yerde gözlenmesi beklenir. Okulda çok uyumlu olarak tanımlanan bir çocuğun evdeki hareketliliği DEHB dışında bir yaklaşımla çözülmeyi gerektirir.

DEHB’nin tanınmasında geniş öykü almak, çocuğun temas ettiği herkesin (öğretmen, aile, yakın aile bireyleri gibi) gözlemlerini bilmek gerekmektedir. Görüşmelerde anne ve babanın birlikte yer alması tanı ve tedavi sürecinin sorumluluğunu paylaşmak açısından da önem taşır. Birçok çocuk, sorununun anlaşılmaya çalışıldığı ve çözüm arandığını görüyor olmaktan bile olumlu etkilenmektedir. Sık tekrar eden olumsuz uyarı ve deneyimler ilişkileri zedelemekte, ayrıca çocuğun benlik algısını ve saygısını olumsuz etkilemektedir. Değerlendirme süresince de fiziksel, bilişsel, duygusal, sosyal gelişimini anlamak için birçok test ve oyun yoluyla gözlemler yapılabilir.

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Tanısı Koyulan Çocuğun Tedavisi

DEHB tanısını koyan çocuk ve ergen psikiyatristi ya da yetişkin psikiyatristi, tüm bu süreçte gözlem ve kanaati doğrultusunda yeni değerlendirme yöntemlerine karar verebilir.

DEHB ile ilgili yakınmaların okul ortamında ve ödev yapma, ders çalışma süreçlerinde daha belirgin gözlendiği düşünülmekte, bu noktada okul hayatının gözlemi ve orayla ilgili bilgi aktarımı büyük önem taşımaktadır. Çocukla ilgili farklı kaynaklardan bilgi almak tanının konulmasında yardımcı olacaktır.

DEHB tanısı konulduktan sonra uygulanacak tedavi şekline, yine değerlendirmeyi yapan çocuk ve ergen psikiyatristi veya psikiyatrist tarafından karar verilmektedir. İlaç tedavisi, davranışcı tedaviler, anne ve babalarla yapılan bireysel veya grup tedavileri bu sürecin desteklenmesi için önerilebilir.

Anne ve babalar bu sürecin iyileşmesini beklememelidirler. Büyüyünce geçebileceğine inanmak sorunun farklı şekillere bürünmesine, hatta daha zor onarılabilir hale dönüşmesine neden olacaktır. Yaşı ne kadar küçük olursa olsun, mutlaka bir uzmandan değerlendirme ve görüş istemek de fayda sağlayacaktır. Genellikle aileler bir uzmana başvurduklarında tanı duymaktan çekinmekteler, hatta bu durumu kendilerine yakıştıramamakta ve dolayısıyla tedaviyi de reddedebilmektedirler. Unutulmaması gereken önemli bir başka konu da, bu durumun çocuğun hayatının bir döneminde yer almayacağı, yaş ilerledikçe başka psikiyatrik bozuklukların eklenmesiyle daha karmaşık bir hal alacağıdır. Ne kadar erken tanı konulup tedavi edilirse, böylelikle sağlıklı ergenliğin ve yetişkinliğin temeli de atılmış olacaktır.

Okul öncesi çocuklarla hangi oyunlar oynanabilirsiniz?

 

Okul Öncesi Oyunlar

0-6 yaş çocuk gelişimi için en önemli dönemdir. 0-6 yaş aralığında çocuk öğrenmeye ve gelişmeye en açık zamanındadır, gelişim ve öğrenme en hızlı şekilde ilerlemektedir. Oyun ve yaşa uygun aktiviteler çocuğun gelişimini desteklemek için ebeveynlerin sunabileceği en önemli kaynaklardandır. Çocuğun gelişen becerilerini kuvvetlendirmesi, yeni beceriler kazanması ve öğrenmesi için oyuna ihtiyacı vardır.

 

Yuva ve anaokulları çocuğa öğrenmesi için ihtiyacı olan oyun ve aktivite alanını açacaktır ancak okul öncesi dönemde evde bakım verenlerin sunacağı aktivite ve oyunların oldukça önemli olduğu gözden çıkarılmamalıdır.

Çocuk gelişiminin dört farklı alanı bulunmaktadır. Bilişsel gelişim, fiziksel gelişim, sosyal gelişim ve duygusal gelişim alanları uygun aktiviteler ve oyunlarla ayrı ayrı desteklenmelidir. Ebeveynlerin doğru kaynaklara ulaşıp uygun aktiviteleri bulması bazen zor olabilmektedir. Bunun için kitapçılarda bulunan yaş gruplarına göre ayrılmış aktivite/etkinlik kitaplarından yararlanabilirsiniz. Ayrıca okul öncesi dönemde evde kolaylıkla yapabileceğiniz ve çocuğunuzla eğlenceli vakit geçirirken gelişimlerini destekleyebileceğiniz birçok aktiviteyi sitemizde bulabilirsiniz.

Okul öncesi oyunlara birkaç örnek:

Bilişsel gelişim oyunları

Şekil Avı

Geniş bir kasenin içine mercimek, pirinç vb. dökün, farklı şekillerde olan blokları ya da renkli kartonlardan kestiğiniz şekilleri mercimeklerin arasında saklayın. Çocuğunuzun bulduğu şekilleri toplayacağı birkaç sepet, kutu veya plastik bardağı önüne belirli bir şekil çizerek/yapıştırarak hazırlayın. Çocuğunuz mercimekler arasında bulduğu üçgen şekillerini üstünde üçgen resmi olan kutuda, kareleri üstünde kare resmi olan kutuda toplasın. Bulduğu şekillerin ne olduğunu çocuğunuza sorun.

Zıpla ve Alkışla

A4 kağıtlarına çocuğunuzun bir kağıtta sola doğru basarken, bir kağıtta sağa doğru, diğerinde öne, arkaya, tek ayak, çift ayak olacak şekilde farklı farklı ayak izlerini çıkarın. Daha sonra 2 ya da 3 renk belirleyin ve her renge bir sayı verin. Ayak izlerini belirlediğiniz renklere boyayın. Hazırladığınız kağıtları düz bir yol oluşturacak şekilde sıralayın ve bir başlama noktası belirleyin. Çocuğunuz ilk kağıttaki pozisyondan başlayarak, her bir kağıttaki pozisyona ilerlesin ve ayaklarını değiştirirken, önceden renklere verdiğiniz sayı kadar el çırpsın. Örneğin; Sola doğru bakan mavi ayakları gördüğünde sola doğru dönerek 3 kere alkış yapsın, ilerlediğinde ileri bakan sarı tek ayak izini gördüğünde tek ayak üzerinde bir öne geçsin ve 1 kere alkış yapsın.

Fiziksel gelişim oyunları

Boncukları Dizelim

Bir kartondan yüz oluşturacak şekilde istediğiniz büyüklükte bir daire kesin. Dairenin üstüne bir yüz çizin ve saçların olması gereken yerden delikler açın. Bu deliklere çeşitli uzunlukta ve kalınlıkta ipler bağlayın. Farklı boyutlarda boncuklar hazırlayın ve çocuğunuzdan boncukları dilediği gibi iplerden geçirerek saçları süslemesini isteyin.

Başımızı Kullanarak Topu Yuvarlayalım

Bu aktivite için ihtiyacınız olan tek şey bir top. Topun boyutlarının büyük olması çocuğunuzun görevi daha rahat tamamlamasına yardımcı olur. Çocuğunuzla beraber bir başlangıç ve bitiş noktası belirleyin. Çocuğunuz başlangıç noktasında elleri ve dizleri üstünde, emekleme pozisyonunda dursun. Topu önüne koyun ve ellerini kullanmadan yalnızca başı ile topu iterek bitiş noktasına ulaştırmasını söyleyin. Bu aktiviteyi önce düz ve kısa bir parkurda yapmaya başlayın, çocuğunuz alıştıkça parkuru daha dolambaçlı ve uzun hale getirin.

Duygusal gelişim oyunları

Duygulara Hoplayalım

Farklı duygular yansıtan yüzlerin büyük çıktılarını alın ve bunları zemine bantlayın. Bir duyguyu dile getirin - "öfke!" veya "sevinç!"—ve çocuğunuzu bu duyguyu gösteren yüze zıplaması için cesaretlendirin. Duygu kartında durduklarında, onları surat yapmaları için cesaretlendirin ve bir kişinin neden böyle hissedebileceğini açıklayın. Tüm duygular tanımlanana kadar oynayın.

Duygu Bingosu

Çocuğunuzla birlikte oynamak için bir duygu bingosu hazırlayın. Üzüntü, mutluluk, kızgınlık, şaşkınlık, korku, iğrenme, utanç, merak, sevgi, endişe gibi farklı duyguları gösteren resimler bulun ve bunların olduğu birkaç tane oyun kartı hazırlayın. Her kartta 4 ya da 6 duygunun olduğu ve her kartın aynı olmadığı oyun kartları hazırlayın. Keseye atmak için de bu duyguların her birinden bir kaç tane olacak şekilde bastırın ve kesin. Siz keseden duygu kartlarını çekip ismini söyleyin ve kartında o duygu olan çocuk bir düğme ya da pul ile o duygunun üstünü kapatsın. Kartındaki tüm duyguları önce kapatan oyuncu kazanır!

Sosyal gelişim oyunları

Topu düşürmeden taşıyalım

Çocuğunuz ve arkadaşları bir araya geldiğinde bu aktiviteyi önerin. Çocukları ikili gruplara ayırın. Büyük bir gazete kağıdının bir tarafını bir çocuk, diğer tarafını da başka bir çocuk tutsun. Topu gazete kağıdının üstüne koyun ve çocuklardan topu düşürmeden oda içinde dolaşmalarını isteyin.

Birlikte Çalışalım

Çocuğunuzun bloklarının renk ve şekillerini çizdiğiniz bir çok indeks kartı hazırlayın. Bu kartları çıktı alarak ya da kendiniz çizip boyayarak elde edebilirsiniz. Siz ve çocuğunuz sırayla bir kart çekin ve eşleşen bloğu bulun. Çekilen kartlara göre bir kule inşa edin. Herkes sırayla bir kart çeksin ve karttaki bloğu kuleye eklesin. Kuleyi yapabildiğiniz kadar yüksek inşa etmeye çalışın. Eğer düşerse, sorun değil - sadece tekrar deneyin!

Çocuklara Cep Telefonu Vermek

Teknoloji çağında doğan çocuklar için teknolojik cihazların hayatlarına girme yaşı oldukça gerilemiştir. Ebeveynlerin teknolojiyle tanışma yaşları düşünülünce çocuklarının bilginin sınırının uçsuz bucaksız olan bu alanla bu kadar erken tanışmaları haklı olarak ebeveynleri tedirgin etmektedir. Kuşak çatışmasının bir diğer alanlarından biridir aslında.

Sabah kalktığınızda ilk ne yapıyorsunuz? Şöyle bir düşünün... Çoğunuzun cevabı elimi yüzümü yıkıyorum, kıyafetlerimi giyiyorum, vs olabilir. Tekrar düşünün, sabah gözlerinizi açtığınızda ilk işimiz telefonun ekranına şöyle bir bakıp bildirimleri yoklamak olabiliyor. Hayatımızın olmazsa olmaz parçalarından biri haline gelen telefonlar, tablet, bilgisayarlar birçok yönüyle hayatımızı kolaylaştırırken sosyal statümüzü de belirler halde.

Çocuk anne karnında gelişmeye başladığı andan itibaren dış dünyadan gelen bilgileri kaydetmeye başlar. Dünyanın nasıl bir yer olduğu, işleyişin nasıl olduğunu kaydetmeye başlar. Bu işleyişte telefonların önemini de kaydeder. Ninelerin, dedelerin “Ben kullanmasını bilmiyorum bu yaşta telefonu açıp istediği şeyi açıyor.” demeleri bu yüzdendir. Çocuk erken yaşlarda gözlemlediği şeyi kendi hayatına katar.

Çocuğa Kaç Yaşında Telefon, Tablet Oynamasına İzin Verilmeli?

Bu konuda uzmanların çeşitli önerileri olmakla birlikte ben konuya öncelikle tıbbi açıdan yaklaşmak istiyorum. Çocukların fiziksel gelişim özellikleri düşünülünce 3 yaşlarına kadar telefon, tablet, pc lerin beyaz ekrandan uzak tutmak gerektiğini doktorlarla aynı fikri paylaşmaktayım. Genellikle ebeveynlerin yemek yedirmek, dikkat dağıtmak için kullandığı telefon ve videolar bu işin başlangıcı sayılabiliyor. Ekrandan gelen beyaz ışık; gözlerde, telefona bakarken duruşları, tutuşları; duruş bozukluğu motor becerilerde zayıf kalmayı beraberinde getirebiliyor.

Çocukları Telefonla Oyalamak Dışında Nasıl Kandırabilirim?

İlk olarak çocukları kandırmamalıyız. Onları oyalamamalıyız da. Yemek yerken veya çok ağlarken dikkati dağılsın, sussun diye yaptığınız bu eylemler onlara daha çok zarar vermektedir. Çocukların acıkmasını bekleyin, yemekleri beraber yaparak özendirin, yemek saatleri belirleyin evde ve bunların dışında çocuk her istediği vakitte yemeğe hazır hale getirmeyin. Bunlar sağlandığında telefon vermenize gerek kalmayacaktır. Aynı şekilde sussun diye veya oyalamak için yapılan eylemlerde müzakereler yapın. Açık konuşun, elbetteki hoşuna gitmeyecektir, bu duygusunu da yansıtın çocuğa. “Gideceğimiz yerde yarım saat oturacağız, belki biraz sıkılabilirsin ama bitecek. O sürede ne yapmak istersen yanına alabilirsin.” “Ben şimdi 5 dk. Lale teyzenle konuşacağım burada beni beklemen gerekiyor. 5 dk. bitince geleceğim.” Süre belirtmek, sınır koymak çocuklara davranış kazandırmada oldukça önemlidir.

Çocuğum Telefonda Çok Fazla Vakit Geçirmesini Nasıl Önleyebilirim?

Çok fazla vakit geçiriyor ise çok fazla vakit geçirecek vakti var demektir. Çocuğunuzun telefonda geçirdiği vakitlerde siz neler yapıyorsunuz? Çok fazla oyun oynuyor veya sosyal medyada vakit geçiriyor olabilir. Yaşına göre ihtiyaçları farklılık göstereceği gibi kullandığı uygulamalar, telefon kullanım amacı da farklılaşır. Daha küçük yaşlar oyun oynarken, ergenlikte kendini sosyal ortamlara kabul ettirme, kimliğini onaylatma gibi amaçlarla kullanılabilir. Kaç yaşında olursa olsun benim ilk sorduğum soru şu oluyor: “Çocuğunuzun elinden telefonu aldığınızda çocuğunuzun telefona ayırdığı vakit boşa çıkacaktır. Peki çocuğunuz bu vakitlerde yapacağı ne var? Uğraşı, hobisi, kursu, sosyal hayatı veya ebevenyleriyle geçirdiği kaliteli zaman...”

Şimdi sorunun cevabına gelecek olursak, birden telefonu elinden almak yıkıcı olabilir. Karşılıklı anlaşma ve bunu neden yaptığınızı anlatan bir konuşmadan sonra süreyi azaltmaya yönelik bir anlaşma yapılmalıdır. Bundan önce çocuğunuzun telefonda neden bu kadar vakit geçirdiğini, hangi ihtiyacını burada karşıladığını öğrenmek gerekir. Buna göre azalan zamanda reel dünyada bir uğraşla tamamlamak gerekir. Süre azaldıkça ve bunu çocuğunuz başardıkça ödüllendirmeyi de unutmayın.

Çocuğun Eline Telefon Verilmeli Mi Verilmemeli Mi?

Çocuğunuzun eline siz telefon vermeseniz de çevreyi keşfeden ve tanıyan bir birey olarak kendisi buna keşfedecektir. Önemli olan eline aldığında güvenli ve gözetiminiz altında kullanmasıdır. Küçük yaşlardaki çocuklarda özellikle korku temalı oyun, videolar psikolojilerine ciddi zararlar vermektedir. Her zaman gözetim altında ve mümkünse çocuk özelliği olan uygulamalar kullanılmalıdır. “Youtube kids” özelliğini gibi...Çocuğunuz telefonla ilgilenirken telefonu ona bırakıp gitmek değil, birlikte izleyip bir iletişimde olmak, telefonu bir araç olarak kullanmaya örnektir. İşte o zaman teknolojiden fayda sağlamaya başlamış olup, bu soruya vereceğimiz cevap “evet” olacaktır. Ekranlar tek yönlü iletişim olduğu için çocuklar ekrandan gelen uyaranlara karşı enerji, agresyon biriktirebilir. Tam da bu yüzde ebeveyn gözetiminde soru sorarak, iletişim halinde olarak telefon kullanılmasına izin verilebilir.

Çocuğum Telefonu Alınca Sosyal Medyaya Giriyor, Bunun Ondaki Etkileri Neler Olur?

Yaşına göre elbette ki etkileri olabilir. Ebeveynleri örnek alarak yetişkin içerikleri takip edebilir. Burada gözetim çok önemlidir.

Çocukların Telefon Kullanmasının Yararları Var Mı?

Girişte teknoloji kullanımı aynı zamanda sosyal statü anlamına geldiğinden bahsetmiştim. Yaşıtlarının oynadığı oyun, kullandığı sosyal ağ, kullandığı uygulamaları kullanma/oynama seviyesi çocuğun sosyal hayattaki yerini ve konumunu da belirler. Güvenli ve kontrollü kullanılan telefonun elbette ki faydaları vardır. Bazı oyunlar çocukların el-göz koordinasyonunu, bazıları strateji geliştirme ile muhakeme becerilerini, bazıları yaratıcılık özelliklerini geliştirebilir. Aynı zamanda sosyal bir varlık olan insanın iletişim becerilerini güçlendirir, dış hayattaki rollerine daha iyi hazırlanır ve çağa uyum sürecini sağlar.

Çocuklar İçin Güvenli Telefon Kullanımı Nasıl Olmalıdır?

Uygulamaların “kids” özelliklerini kullanmalı, telefonlara şifre konulmalı, telefonların içindeki çocuklar için sakıncalı dosyalar şifrelenmeli, telefon kullanım kotası belirlenmelidir.